top of page

Duygular da Tükenir: Hissizleşmeden Önce Anlamamız Gerekenler

Hayatın bazı dönemlerinde duygularımızı yitiriyormuş gibi hissedebiliriz. Eskiden izlediğimiz bir filmdeki sahnede gözyaşlarına boğulurken, zaman gelir en derin kayıplarımızda bile içimiz kurumuş gibi hissedebiliriz. Sevdiğimiz birinin cenazesinde tek bir damla yaş akıtamadan dimdik durduğumuzu fark edebiliriz. Ya da kahkahalarla dolu ortamlarda artık sadece hafif bir tebessümle oturduğumuzu…


Bu hissizlik hali korkutucu olabilir ama bu korkunun kendisi bile bir işarettir. Zihnimiz ve bedenimiz bize bir şey anlatmaya çalışıyordur: “Artık yoruldum.”


Her şeyin bir sınırı vardır. Tıpkı fiziksel gücümüz gibi, duygularımız da sınırsız değildir. Özveriyi, merhameti ya da sevgiyi yanlış kişilere, yanlış zamanlarda fazla fazla verdiğimizde; bunu gerçekten hak eden insanlara verecek bir şeyimiz kalmayabilir.


Merhameti hiç hak etmeyen birine defalarca duygularımızı verirsek, bir gün gerçekten ihtiyacı olan birine gösterecek gücümüz kalmaz. Sevgimizi hep yanlış kişilere akıttığımızda, zamanı geldiğinde o sevgiyi hak eden birine sunacak bir damla bile bulamayabiliriz içimizde.


Ama korkmayın — bu, insanlıktan çıkmak değil. Bu, bedenin ve ruhun size verdiği bir uyarıdır. Tıpkı uzun süre kullanılmayan kasların güçsüzleşmesi gibi, duygular da ölçüsüz kullanıldığında tükenebilir.


Bu nedenle, hayatımızda sağlıklı bir duygusal terazi kurmamız şart. Kime ne kadar destek verdiğimizi ve ne karşılık aldığımızı sorgulamalıyız. Çünkü unutmayalım: Duygusal tüketim çağında yaşıyoruz. Ve bu çılgınlıkta duygularımız bile harcanabilir hale geliyor.


Kendinize şunu sormayı unutmayın:


“Desteğimi gerçekten hak eden kişilere mi yöneltiyorum, yoksa aslında içimde bir şeyleri bastırmak için mi çaba sarf ediyorum?”


Unutmayın, sizi tüketen değil, besleyen ilişkilerde kalın. Duygularınızı da tıpkı maddi kaynaklar gibi özenle yönetin; çünkü en kıymetli sermayeniz, iç dünyanızdır.

 
 
 

Comments


bottom of page